Gara Guzu
Gara Guzu ile ilk kez nerede ve nasıl tanıştığımızı hatırlamıyoruz ama etiketine aşık olduğumuz anı unutmamız mümkün değil. O kadar güzel ve samimiydi ki… Tanışmak yetmedi tabii, ürettikleri,
– Amber Ale
– Blond Ale
– Birinci Yıl Birası
– Black Malt Ale
– Red Ale (bunu seven, şu yazımızda bahsettiğimiz Tuncay’ın yaptığı Sorbee’ye göz atsın.)
– Weiss Bier
– Summer IPA
gibi biraların hepsini istisnasız olarak denedik, sonrasında esti bize, gidip yerinde görelim dedik!
Ve nihayet, tatil rotamızı onlar için değiştirdiğimiz Gara Guzu’yu ziyaret etme zamanı geldi, heyecan dorukta. Sağlı sollu üretimhaneleri, depoları geçiyor, şerbetçi otu ve maltın kokusunu duyduğumuz anda arabayı durduruyoruz. Muğla’nın Menteşe ilçesindeyiz, butik biracımızın üretim merkezinde!
Süray, Ben ve Arye’den oluşan çekirdek ailemizi Ataç kapıda karşılıyor ve içeri buyur ediyor; tabii eşi Akgonca da orada. Şerhimizi düşelim, bira konusunda iddiamız yok, içiciyiz, bir de Guzularımızı çok seviyoruz diye lafa giriyoruz.
Bıraktığımız yerden Ataç&Akgonca Besi sözü alıyor ve anlatmaya başlıyor. Ataç bu işe girmeyi önceden de, 2000’lerin başında düşünmüş ama fikrini hayata geçirememiş. 2009’da ise Akgonca ile evlenmelerinin ardından nerede yaşarız, hayatımızı nasıl idame ettiririz düşünceleri içerisindeyken-bu arada ikisi de şehir hayatını, keşmekeşi ve kalabalığı sevmiyor-, ilkin Patara/Antalya’ya yerleşip bir şeyler denemişler ama sonrasında yolları Menteşe/Muğla’ya düşmüş. Ataç’ın ailesinin civardaki zeytinliklerini işler, soğuk sıkım zeytinyağı yaparız, çok da güzel olur, pek de hoş olur diye akıllarından geçirmişler. Ardından, bu işleri öğrenir, hem de gezeriz diye Güney Amerika’ya doğru yola koyulmuşlar. Tabii gezerken farklı farklı yemekleri tatmayı ihmal etmemişler ama dikkatlerini en çok çeken şey mekanlarda el yapımı, yöreye özel butik biraların sunulması olmuş.
Sonrasında bira üreticilerini de gezmeye başlamışlar (üretici dediysek aklınıza büyük yerler gelmesin, ama restoranın arkasındaki odada birasını taze taze üreten kişiler gelebilir), alet, edevatı incelemişler, çok da büyük yatırıma gerek yok, bu iş yapılır, gözümüzde büyütmeyelim diyerek Türkiye’ye dönmüşler. (Ataç’ın aklında uzun süredir bira üretme fikrinin olduğunu unutmayalım tabii.)
Gara Guzu fikri olgunlaştıkça araştırmalar ilerlemiş, başta Avrupalı üreticilerin makine, teçhizatı çıkmış karşılarına ancak fiyatları pahalı gelmiş, sonra aynı işi gören ve daha ucuz Çin üretimi muadilleri bulunca yüzler gülmüş. Tabii bir yandan da üretim izni almak için başvuru yapıyorlarmış, hatta dilekçelerini alan devlet kurumundaki yetkili “Bira” kelimesini algılayamayıp, “Bira mı? Bira ne ki?” diye sormuş, yaşadıkları şaşkınlığın ardından “İşte içiyoruz ya, Efes filan var, onun gibi bira” demişler, gelen cevap daha da tatlı, “Ha siz o birayı diyorsunuz…”. Neyse, sonrasında mevzuat incelenmiş, izinler alınmış.
Sıra geldi o güzelim biraları üretmeye, karşılaştıkları ilk sorun Türklerin bira damak tadı ile ilgili olmuş, piyasadaki sınırlı türler arasında sıkışıp kalmış tüketicinin ufkunu genişletmek, başka tür biraların da olabileceğini göstermek istemişler. Ancak yorumlara bakarsanız, haddini aşan eleştiriler görebilirsiniz. Çünkü halkımız “Bu bira damak tadıma uymadı.” demek yerine “Ahh bu ne, beğenmedim, zaten ben beğenmediysem kötüdür.” yaklaşımı içerisinde ekseriyetle. Yine de enseyi karartmayalım, iyiye doğru gidiş var, Butik Bira Kültürü yayılıyor, insanlar açık fikirli hale geliyor. (Tabii bu kültürü geliştirmek için canla başla çabalayan Keyif Adamı, Bira Atölyesi, Bira Sevdası gibi dostlar ile Türkiye Bira Koleksiyonerleri Kulübü gibi oluşumların da payı var.)
Besi’lerin vurguladığı ikinci zorluk toplu üretim ile el işçiliği butik üretim arasındaki farkın algılanamıyor oluşu. Gara Guzucular net, bira yaparken yaratıcılık önemlidir, yöre pazarını gezerken bile gördüğümüz meyveden, sebzeden, duyduğumuz kokudan ilham alırız, değişik bira fikirleri aklımıza gelir, kullandığımız reçeteyi tekrar etmeyiz, bu nedenle durmaksızın aynı birayı farklı zamanlarda üretmek söz konusu değil diyorlar. Ayrıca mesele butik bira ise, üretim zaten sınırlı ve sayılıdır, öyle ha deyince her yerde ve her zaman rahatça bulunması onun sıfatını değiştirir, eşyanın tabiatına aykırıdır.
Bu ikilemi büyükşehir ve küçük yerde yaşayan insanın hayata bakışı arasındaki fark ile anla(t)mak mümkün. Çünkü şehirli dediğin, her an her şeye, kolaylıkla ulaşmak ister, gideceği restoran 7 gün 24 saat açık olsun, istediği içkiyi evinin yakınındaki marketten alabilsin ister. Ama küçük yer insanı öyle değildir; bir tane fırın vardır, sabah ekmeğini aldın aldın yoksa bir daha bulamazsın, tek restoran bulunur, kafasına esti mi haftanın 3 günü kapatan. Butik biraya da böyle bakmak lazım, kapasite ortada, pazardaki yüksek talep belli, her yere yetişecek güçleri yok.
Peki kapasitelerini artıramazlar mı? Şimdilerde Ataç ve Akgonca’nın aklını kurcalayan en önemli soru bu, büyükşehirden hazzetmeyen, çocuklar nerede okuyacak sorusuna, bisikletlerine atlayıp köy okuluna gidecekler, ne olacaktı diye cevap veren naif ve güzel insanlar hayatlarını karmaşıklaştırmalılar (okuması bile zor.) mı? Daha çok üretim, daha çok çalışan, daha çok sorunla boğuşmalılar mı? Onların yerine cevap verelim, hiç sanmıyoruz.
Ülkedeki asıl sorun yeterince butik bira üreticisi olmaması, gönül ister ki pek çok üretici yer alsın pazarda, her insanın sevdiği, favorisi olan farklı biralar bulunsun. Biri damak tadına uymuyor mu? Hay hay, git diğerini dene. Neyse ki Gara Guzu butik bira işinin öncüsü olarak kapıyı açtı ve yapılabileceğini kanıtladı. Cesaret gösterdikleri, böyle güzel biralar yaparak damak tadımızı dönüştürmeye başladıkları için onlara ne kadar teşekkür etsek az. Çünkü fark edeceğiniz üzere ne olursa olsun sürecin sonunda kazanan bizler, tüketiciler olacağız.
Herkesin damak tadına uyan biralar yapma derdinde değiliz, neyi seviyorsak onu yapıyoruz diyor Besi Çifti son olarak, dünya tatlısı insanlar, birayı seviyor, özenle üretiyorlar. Bundan gayri Gara Guzu’yu aldığımızda bir çekirdek aile işletmesine katkımız olduğu aklımıza gelecek; büyük şirketlerde çalışan ve bizi yıllarca aynı biralara mahkum eden müdürlerin maaşlarını ödemek istemiyor gibiyiz.
Gitmeden evvel isli biralara bayılırız, yapmayı düşünmez misiniz diye yokluyoruz en şirin halimizle, maalesef damak tadımıza uymuyor, o nedenle bu isteğin gerçekleşme ihtimali zayıf cevabını verseler bile aslında iyi bir Pilsner üretmek amacındayız diye devam ediyorlar. Tamam diyoruz, onu bekleyelim. =)
Kocaman sevgiler Gara Guzu, biraya olan aşkınız daim olsun.
Ben bu yazıyı kaçırmışım, bugün okudum ancak. Elinize sağlık.
Hem bilgilendirici hem de çok akıcı bir yazı olmuş.
Yazıdaki atıf için de ayrıca teşekkürler.
Elinize sağlık.
Sevgiler
Hey hey teşekkürler, biraların tat profilini yorumlamayı bira sever dostlarımıza bırakarak Gara Guzu’nun hikayesine odaklandık bu sefer. =)
Ayrıca rica ederiz yahu, bir şeyler öğrendindiğimiz, katkısı olan her türlü mecrayı yaymak lazım, herkes öğrensin!
Dostum paylaşım için teşekkürler ben adana da yaşıyorum uzun süredir şehirden uzak bir köye yerleşip Çiftlik hayatı yaşama planım var sence yanlarına gitsem bana kendi biramı üretmek konusunda yardımcı olurlar mı? Teşekkürler
Önce kendi araştırmanızı ve planlarınız yapıp, sonrasında gidip Gara Guzucularla neyi, nasıl daha iyi yaparım diye sohbet ederseniz, yardımcı olacaklarına eminiz. =)
O konuda da çalışmalarımı yaptım alman firması speidel ile görüştüm. Çinli firmalarla da yazışıyorum. Garaguzu nun mail adresini buldum mail attım davetsiz gitmeyeyim diye ama son çare davetsiz de gidebilirim:)
Bildiğimiz kadarıyla Gara Guzu Çin’den getirtmişti ilk parti malzemelerini, davetli de davetsiz de gitseniz sizinle ilgileneceklerdir. Çekinmeyin. =)
Öyleyse ben yavaştan yola çıkayım 🙂 size çok teşekkür ederim ilginiz alakanız için
Rica ederiz, başarılar dileriz.