Ozzie’s Kokoreç

Ozzie’s Kokoreç‘in tabelasında 1968 yazıyor, bu tarih, Oğuzhan Sayı‘nın (Ozzie) babası Ali Bey’in kokoreç işine girdiği zamana atıf yapmakta. Oğuzhan, mesleğin inceliklerini daha küçükken babasından öğrenmiş, buna karşılık büyüyünce hayatını farklı işler yaparak devam ettirmeyi seçmiş. Gün gelmiş, babası vefat edince onun mirasını devam ettirme kararı almış ve işini bırakıp dükkanın başına geçmiş. Daha çiçeği burnunda.

Mekan Dolapdere‘de, metro ile Taksim‘e gidip, yürüyerek aşağı saldık kendimizi ve kısa sürede vardık. Oğuzhan mutlu, işine sımsıkı sarılmış, çevresine pozitif enerji dağıtan bir esnaf. Kapıdan girer girmez gülümseyerek bizleri karşılıyor ve masaya buyur ediyor, sohbete başlıyoruz.

Kokorecin popülerleştiğini dile getiren Oğuzhan, bu durumun yarardan çok zarar getirdiğini ve yemeğin itibarının zedelendiği görüşünde. Her gün kesime gidip, servis edeceği kokoreci özenle seçtiğini, bu işin şakaya gelmeyeceğini belirttikten sonra “Gel gel, şu kokorece yakından bak.” diyor.

Hay hay Oğuzhancığım, bakalım.

Ustamız, dışarıda kokoreç adı altında satılan kötü mamulleri genellikle yağa sararlar, ağır gelir, bir tane yiyince kesilirsiniz, ağızda donar, yer yer kayış gibi olur diyerek sözlerine devam ediyor. Oğuzhan’ın her dediğine katıldığımızı belirtecek şekilde başımızı sallıyoruz çünkü anlattıkları bizleri bilmediğimiz yerde kokoreç yemekten soğutan başlıca hususlar. Ardından, içindekilere dikkatle bakmamızı salık vererek, sarma kokorecini gösteriyor. İçi fındık uykuluk, çöz gibi leziz sakatatlar ile zenginleşmiş, dışı mis gibi kokoreç sarılı. Pelin Dumanlı‘nın Sakatat isimli kitabını tanıtırken belirttiğimiz gibi Uykuluk (Hastasıyız!), aşık olduğumuz sakatat, kokoreçle birleşince nasıl bir lezzet kazanacağını merak ediyor ve kendimizi Oğuzhan’ın ellerine bırakıyoruz.

Bıçağın tezgahta tak tak hareket ederek şarkı söyleyen videosunu çekse miydik acaba. :d

Oğuzhan sarma kokoreçten bir halkayı ayırıyor, meşe kömüründe hafifçe pişiriyor ve tadını gölgelemeyecek oranda baharatlandırıp servis ediyor. İlk lokmayı ağzımıza atar atmaz lezzet patlaması yaşıyoruz, dışı kıtırlaşmış, içi ise yumuşacık, pamuk gibi, ağızda dağılıyor. Uzun süredir bu kadar lezzetli bir şey yememiştik!

Ekmeksiz 5-6 halka kokoreç itinayla götürülür.

İkinci lokmayı çiğnerken gözlerimizi kapıyor, etraftaki sesleri duymazdan geliyor ve kokorece odaklanıyoruz, tadına vara vara, yavaş yavaş yiyoruz. İşte size gerçek kokoreç lezzeti, efsanevi!

Oğuzhan çeşit çeşit kokoreç yapıyor ama uzun uzadıya anlatmaya lüzum yok; dükkana adımınızı atınca “Merhaba, ben kokoreç sevdalısıyım ve seçimi size bırakıyorum.” diyerek masaya kurulup önünüze gelecekleri bekleyin. İsteyene, kasabına özel olarak yaptırdığı sucuk ve sosis de var; bir dahakine onların tadına bakmayı düşünüyoruz. Afiyetle.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir