Şişli Ekolojik Pazarı
Damak çatlatan (gurme yazınının olmazsa olmaz lafını kullanmak istedim ehehe, sevgiler Mehmet Yaşin.) yemeklerin nasıl yapıldığına merak saldığınız takdirde, ünlü şeflerin, önde gelen gurmelerin, eli lezzetli aile büyüklerinin ortak bir noktayı vurguladığını göreceksiniz: “Her şeyin başı taze ve iyi malzemeden geçer.”
Şarap dünyasında kaliteli bir üretim yapmak istiyorsanız benimsemeniz gereken şiar yine benzerdir: “Şarap bağda başlar.”. Eğer siz üzümünüze bağda iyi bakar, felsefenize uygun şarabı yansıtacak şekilde onu yetiştirirseniz ancak güzel bir şarap üretebilirsiniz.
Aslında vurguladığımız bütün bu örneklerden ulaşacağımız sonuç basit: “Kaliteli, sağlıklı ve leziz bir yaşam doğru üründen geçer.”. Doğru ürünü bulmak büyükşehir yaşamı içerisinde zor ve meşakkatli bir iş; neyse ki Buğday Derneği’nin kurulmasına vesile olduğu ekolojik pazarlar, doğru ürünün bizlere ulaştırılabilmesi açısından önemli bir katkı yaptı. İstanbullu fanilere ise, kalkıp da pazara gitmek, üreticilerle sohbet ederek, malzemelerini seçmek kaldı.
Bizler, Avrupa Yakasında oturduğumuz için Cumartesi günleri 7-17 saatleri arasında Feriköy’de kurulan Şişli Ekolojik Pazarı’na gitmeyi tercih ediyoruz. Genellikle saat 9 gibi pazar yerinde oluyoruz, otopark sıkıntısı yok. Toplu taşımayla gitmek isterseniz de zaten baya merkezi bir noktada pazarın kurulduğunu göreceksiniz. Gittiğimiz saatlerde öyle aman aman bir kalabalık ile karşılaşmadık, rahatça alışverişinizi yapabileceğiniz bir ortam var.
Şişli Ekolojik Pazar’ındaki ürün çeşitliliği baya fazla; et, tavuk, yumurta, ekmek, sebze, meyve, bakliyat, çikolata, şampuan, deterjan şeklinde geniş bir yelpazede dağılıyor. Tabii önemli olan sebze-meyve kısmı çünkü diğer ürünlerin çoğunu internetten sipariş vererek elde edebiliyorsunuz. Sizlere pazardan ilk alışverişimizi yapıp, aldığımız ürünlerle yaptığımız kahvaltıdaki halet-i ruhiyemizden bahsetmek istiyoruz ki nasıl bir deneyim yaşadığımız anlaşılsın.
Çiftimiz büyük bir heyecan ile yola çıkmışlardı, ne olaydı ki bu ekolojik pazar, gerçekten farkı var mıydı acaba? Değecek miydi sabahın köründe kalkmalarına, hem de Cumartesi sabahının! Doğu, elindeki telefondan harita yönlendirmelerine bakıyordu, kaybolmasaydı bari, yoksa eşi onu kesinlikle haşlardı. Neyse ki kaybolmadan pazara varmayı başardılar ve merdivenlerden aşağı inerek pazar yerine ilk adımlarını attılar.
Beklediklerinden çok daha değişik türde malzeme vardı içeride, öncelikle pazarı şöyle bir turladılar, tavaf ettiler, nerede ne var akıllarına yazdılar, gözlerine kestirdikleri ürünleri not ettiler. Fiyatları dikkatlice değerlendirmeyi ihmal etmediler. En büyük şaşkınlıkları sebze ve meyvelerin buram buram kokmasıydı, bütün kokular çok kuvvetliydi! Hatta Doğu eline aldığı ilk nane demetini burnuna götürdükten sonra, “Bununla yapılacak bir mojito inanılmaz olacaktır; denemek için sabırsızlanıyorum.” diye seslendi eşine; sonra içinden de geçirmeden edemedi, güzel bir nane bulunca aklına mojito gelir olmuştu, vay be! Sosyolojik ve psikolojik çıkarımlar yapılası, toplum ve yabancılaşma konulu seminerlere konu edilesi bir hali vardı… =) Çok da yüklenmeden ilk deneme olarak farklı farklı sebze ve meyvelerden aldılar ve evin yolunu tuttular.
Kahvaltı masasında ekolojik pazardan gelen iki konuk vardı: Domates ve roka. Domatesi dilimleyip, lokmaları beraber ağızlarına attı çiftimiz. İkisinin de gözleri parlamıştı, bugüne kadar domates diye yedikleri ürünlerin ne olduğunu düşündüler, “görüntü var, tat yok.” lafının doğruluğu bir kez daha ortaya çıktı. Domatesler çok lezzetliydi! Bugüne kadar tatmadıkları kadar lezzetli, tamamıyla yeni bir keşifti… Sıra rokaya gelmişti, yavaşça ısırdılar ve çiğnemeye başladılar. Her çiğneme hareketi damakta farklı bir lezzet patlaması yaratıyordu, o unutmaya yüz tuttukları, balık masalarının en güzel eşlikçisi, pizzaları taçlandıran roka bu olmalıydı. Mutluluktan gözleri yaşardı ikisinin de, geçmiş zaman belki kayıptı ama gelecek onların ellerindeydi.
İlk maceralarının üzerinden aylar geçmişti, artık marketlerden sebze-meyve alamaz olmuşlardı, kokusuz, tatsız, gerçeğin ancak kötü bir taklidi olabilecek bütün o malzemelere tahammülleri yoktu. Doğal malzemeler sayesinde bütün yemeklerine gelen ek lezzet, hem hayat kalitelerini hem de mutluluklarını önemli oranda artırmıştı.