Alsace ve Almanya Gezisi – Gün 7 ve 8 – Almanya
Gün Kruger-Rumpf ile başlıyor. Yine bir aile üreticisi, baba yerine oğul bizimle ilgileniyor; restoranlarında oturuyoruz ve şaraplar tek tek servis ediliyor. Servisin başında oğlan gelip şarap ile ilgili bilgileri aktarıyor, sonrasında bizi yalnız bırakarak düşünmemiz için zaman tanıyor. Tüm şarapların kokuları temiz ve hatasız, damakta da genel olarak beğenimizi kazanıyorlar.
Tabii biz şarap tadarken yanımızdaki insanlar yemeklerini büyük bir keyif ile yiyorlardı. Mevsimsel ve organik ürünlerin öne çıktığı keyifli tabaklar var masalarda. Karnımızın acıktığını hissedince tadımın ardından biz de bir şeyler sipariş ederek karnımızı doyuruyoruz. Özellikle balkabağı çorbasına bayıldık, sebze kroket de hoştu, yanında sunulan sos çok başarılıydı.
İşte karşınızda Burg Thurant. Bu kaleyi gezmek benim gibi ortaçağ hayranları için müthiş bir deneyim, şato çok güzel korunmuş/restore edilmiş durumda.
Gezdiğimiz diğer şatolar gibi bu da yüksek ve kasabaya hakim bir noktada konumlanmıştı ve manzarası dillere destandı. Tabii, olmazsa olmaz, içeride bir mahzen vardı; şarap yüzyıllardır bu coğrafyada önemli bir ürün çünkü. Lordların, leydilerin sofralarının baş tacı.
Ertesi güne yine bir kale gezisi ile başlıyoruz: Reichsburg Cochem. İki gündür rüyada gibiyim, o kadar güzel yerler geziyoruz ve yeşile doyuyoruz ki Almanya’ya hiç beklemediğimiz şekilde hayran olduk.
Sıra geldi, sizlerin rehberi olup, kalede bir tur yaptırmaya…
Gece karanlığında veya kafanız kıyakken anahtar deliğini denk getirmesi zor olur; işte bu zorlukların farkında olan Almanlar yoğun Ar-Ge çalışmaları sonucunda anahtar deliğinin çevresini çıkıntılı hale getirmeyi akıl etmişler. Bu sayede tek yapmanız gereken o çıkıntıyı bulmak ve takip ederek doğru noktaya varmak. Eski çağlarda her zaman ışık kaynağı ile gezmek zor olduğu için şahane bir çözüm.
Şatoda şaşalı bir yemek verileceği zaman konuklar tek tek yerleştikten sonra gördüğünüz boynuza ağzına kadar şarap doldurulurmuş; birlikteliğin, beraberliğin, dostluğun simgesi olarak boynuz elde ele dolaştırılır; herkes bir yudum alıp, yanındakine uzatırmış.
Önceki zamanlarda sudan hastalık bulaşma riski yüksek, veba gibi salgınlar yaygın. İşte bu nedenle içecek olarak şarap bol bol tercih ediliyor. Tabii o dönemlerin şarabı şimdikiler gibi değil, çok daha gövdesiz, suyun birkaç tık üstünde. Gördüğünüz farklı kaplar ise kalede yaşayan keşişlerin günlük limitlerini temsil ediyor, herkes ne kadar içeceğini biliyor.
Ve son olarak şatonun surlarından harika bir manzara ile veda ediyoruz.
Sıradaki durağımız Norwig. Burası da küçük bir üretici, gelmeden sahibine e-posta yollamış ancak onun cevabına bakamamıştım. Bu nedenle bir sürpriz ile karşılıyoruz, patron ortalarda yok ve ingilizce bilen tek kişi oymuş. Tabii ki bu bizi yıldırmıyor, karşı taraf Almanca, biz İngilizce konuşarak, ortak bir noktaya geliyor ve şaraplardan tadıyoruz. Buradaki fiyatlar uygun, şarapların eli yüzü düzgün; neticede ortaya fiyat/performans ürünleri çıkmış.
Soluklanmak ve bir şeyler yemek için Bernkastel-Kues’e gidiyoruz; ayrıca listemizdeki şarapçılarda biri de burada. İlkin şarap tadalım diyor ve Dr. Pauly Bergweiler’e uğruyoruz.
Ah ah burada çok ilginç bir tadım yaptık; içeride abartmıyorum ama 60’lı yaşlarında bir nine vardı, bizim için tek tek şarapları bardaklara doldurdu, fotoğraf da çekeceğiz deyince, onları güzelce yan yana dizdi; şarapları ve bağlarını bol bol anlattı, gönlümüzce içmemiz için ısrar etti. Bu muamele yüzünden mutluluktan çakırkeyf hale geldik, şaraplara da hayran olup çıktık, hele geç hasat üzümlerden yapılan tatlı şarapları çok başarılıydı.
Tatlı şarabın hangi rekoltede ne kadar yapılacağını bilemeyiz dedi tonton ninemiz çünkü bağda kalan üzümlerimizi genellikle kuşlar yiyor, geriye ne kalırsa ondan da şarap oluyor diye ekledi. Almanya’daki diğer favorin kim diye sorarsanız, cevabım Pauly Bergweiler olacaktır.
Sonrasında bölge şaraplarına özel olarak dizayn edilmiş kocaman bir dükkana girdik, aşağıdaki mahzene indiğimizce ise iyice şaşırdık. Her üreticiye farklı bir alan ayrılmış, üreticinin kim olduğu, ne tür bir felsefe ile şarap yaptığı tanıtılmış ve ürettikleri şaraplardan cüzi bir ücret karşılığında tatma şansı sizlere sunulmuş. Bölgeyi tanımak için bulunmaz bir nimet. Biz geç kaldığımız dükkan kapanmak üzereydi ve yeterince şarap tadamadık. Sadece merak ettiğimiz bir ürün olan Eiswein’i deneyelim dedik. Ellerinde ziyaret ettiğimiz üreticilerden Norwig’in bir mamülü vardı; beğendik ama bayılmadık. Tabii yalnızca bu şarap ile Eiswein’ları yargılamak doğru değil.
Biraz da Eiswein (Ice Wine) yani buz şarabından bahsedelim. Aslına bakarsanız bu tür şarapları yapmak tamamen iklim koşullarına bağlı çünkü havalar gerçekten soğuk olmalı ki üzümler donabilsin! Almanya’daki çoğu üretici son yılların ılık geçtiğinden ve Eiswein üretemediğinden dem vurdu mesela gezimiz sırasında. Peki bu şarabın özelliği ne mi? Kısaca donan üzümler içindeki suyu hapsediyor ve sıkım esnasında elinize kalan konsantre halde ve -o kısım donmadığı için-bol şekerli bir üzüm suyu/şırası oluyor. Haliyle bu şaraplar gayet tatlı ve aromatik bir hal alıyor. Bu tatlılığı dengelemek için yüksek bir asidite mühim. Neticede ortaya çıkan şarap, müthiş bir apetatif içkisi hüviyetine bürünüyor.
Sekizinci güne veda ederken bir kısım yorgunluk emareleri baş gösterse bile Almanya’nın harika doğası ve bağları hem moralimizi hem de kuvvetimizi tazeliyor.