Mutluluğun Sırrı
Açık bir soru soracağım, dur ve düşün, işin dışında oturup da saatlerce konuşabileceğin, zevk alarak, heyecanlı heyecanlı anlatabileceğin bir şeyler yapıyor musun şu hayatta? Cevabın olumsuz ise tek bir tavsiyem var: Yapmalısın!
Kişisel tarihime baktığımda fark ettiğim hep bir şeyler yapmak için çabalamış olmam. İlkin satranca merak sarıp aylarca kursuna gitmem, sinema tarihine ilgi duymam ve bir tanecik de olsa kısa film çekmem, bilimkurgu hayranlığı ve dostlarla hayal dünyasına kaçıp oynanan fantastik rol yapma oyunları, Counter-Strike gibi kült bi’ oyunu sabahlara kadar oynamam ve yaban diyarlardaki turnuvalarına katılıp profesyonel bir e-sporcu olma hayali kurmam (Abart. :d), mağaracılık, kampçılık derken sürüp gidiyor. Anlayacağın denemişim, durmaksızın uğraş vermiş ve her dönem kendimi bulacağım, ifade edebileceğim bir şeyler yapma arayışı içerisinde olmuşum.
Bu hobilerin bazıları kısa, bazıları uzun soluklu olmuş, halen görüştüğüm güzel dostlar, bugün bile aklıma gelince tebessüm ettiğim anılar kazandırmış; nihayetinde, hangi dönem olursa olsun yaptığım şeyler hakkında oturup da saatlerce konuşacak kadar heyecan duymuşum.
Kural 1) Yılma ve ara, neyden keyif alacağını bilemezsin.
Film devam ediyor, yeni bir sekans, iş hayatı; insanın kendine ayıracağı boş zamanın ufalanması ve yapmacık bir gerçekliğe uyum sağlama dönemi. İşte bu sürecin başlarında hayatıma doğru yön veremedim; hobilerimi kaybettim ve kaybolanların yerine de yenisini koyamadım. Dünyam küçüldü ve algılama yeteneğim geriledi.
Kural 2) Hobilerine ihanet etme, onları sahiplen.
Günlerden bir gün büyük marketlerin uçsuz bucaksız şarap reyonlarında hülyalı gözler ile sağa sola bakarken, aklıma üniversitede iken Pınar’ın dondurulmuş Tire Köftesi ile şarap eşleştirip, dostlarla beraber deneyimlediğimiz ilk yemek ve şarap birlikteliği geldi. O gün sarhoş olmuştum; pek şaşırtıcı bir son değil.
Şarap reyonları çekici gelir, diğer alkollere ayrılan raflardan hep daha fazlasını işgal etmiştir beyazlar, kırmızılar ve pembeler; baş döndürücü bir çeşitlilik. Ancak sıra şarap seçmeye geldiğinde başlardı işte o kafa karışıklığı, hangisini alacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Mülakatlarda beğenmediğiniz yönlerinizden bahsedin deseler “Şarap seçmekten anlamıyorum valla, milyon tane türü var.” diye cevap verecek ruh halindeydim. (Bkz. birinci dünya ülkesi problemleri.) Gel zaman git zaman, bir şarap kursu buldum, normalde iş saatlerimi uydurmam zor olsa da-yazar burada bahane uydurmayın demek istiyor-o dönem yapbozun parçaları yerine oturdu ve Süray ile kursa yazıldık. Çok ahım şahım bilgiler edinmedik ama mühim olan içimizdeki ateşi tutuşturacak kıvılcımı çakmaktı ve çaktı da…
Şarabı çok sevdik be dostlar, içtikçe, araştırdıkça aşık olduk. Şişeleri, oyuncak hediye edilen çocuklar gibi büyük sevinçle açtık, fiyatı, üreticisi, şunu, bunu ne olursa olsun burun kıvırmadık. Zaten şarabın en güzel yönü de merak duygumuzu kamçılaması değil mi? Her şişenin anlatacak farklı hikayeleri ve kendine has gizemleri var.
Sonrasında ne mi oldu, her şeye “Şarap” gözlüğü ile bakmaya başladık. Gezilerimizi bile buna göre planlıyorduk, normalde gitmenin aklımızın ucundan dahi geçmeyeceği Alsace/Fransa ve ardından Mosel/Almanya bölgelerine öyle bir seyahat gerçekleştirdik ki hayatımızdaki en güzel tatil olarak aklımıza kazındı. Bu tatilin tek özelliğiyse sevdiğimiz şeyin peşinden koşuyor olmamızdı; her gün bağların arasında yol alıyor, şarabı sevenlerle sohbet ediyor ve çocukları gibi ihtimam göstererek büyüttükleri üzümlerden yaptıkları kırmızılardan, beyazlardan tadıyorduk.
İşim gereği Türkiye’nin dört bir yanını geziyorum, eskiden olsa deniz kenarı verseler de keyfime baksam der, Elazığ’a burun kıvırırdım. Ama şimdi öyle mi, Elazığ’a gideyim diye aşeriyorum, Öküzgözünü vatanında görürüm, o bölgenin güzelim şaraplarını tadarım diye sayıklıyorum. Neticede, gördüğün yer değil, baktığın gözdür mühim olan.
Zaman geçti, Adımadımgurme kuruldu; yeme-içme konusunda yazabileceğim bir sayfa var artık. Her yazı için saatlerce uğraşıyor, araştırmalar yapıyor ve hata çıkmasın diye tekrar tekrar okuyorum. Ama bunları yaparken gocunmuyorum çünkü seviyorum yahu. Vücuduma zerk edilmiş o boşluk ve yerinde sayma hissi yok oluyor, artık yoldayım! (Sinemada en çok yol filmlerini sevmem tesadüf olamaz.)
Kural 3) Keyif alacağın şeyi bulduğunda mış gibi yapma, emek ver.
Çevremiz günden güne büyümeye başlıyor, yeni insanlarla etkileşime giriyor, benzerlerimizi buluyoruz. Kimse kimseye sıkıcı şekilde yaptığı işi sormuyor, karşısındaki bireyi zevk aldıkları üzerinden tanımlıyor. Yeri geliyor yemekten ve şaraptan, yeri geliyor hayattan konuşuyoruz. (Bazen viski ve bira konuştuğumuz da oluyor.) Tanıştığımız insanlar iyi geliyor; bir şeyler almayı, vermeyi ve birlik olup keşifler yapmayı özlemişiz.
Kural 4) Benzerlerini bulmaz ve sevdiğin konular hakkında konuşmazsan eksik kalırsın.
Asia Chai Art’tayız, çayın tarihi, türleri hakkında konuşuyor ve değişik örneklerini tadıyoruz. O sırada sahipleri şu cümleyi sarf ediyor: “Çaya olan ilgimiz zamanla arttı, bu konu bizleri o kadar çekti ki artık yurtdışı gezilerimizi bile farklı türlerini tadıp, çay tarlaları gezeriz diye organize eder olduk.”. Bingo! Bizim şaraba olan ilgimiz nasıl zaman içerisinde artmış ve gezi planlarımız buna göre yapılır olmuş ise onların örneğinin de hiçbir farkı yokmuş demek ki.
Başka bir zaman, Vedat Ozan ismi karşıma çıkıyor, kendisi taa 2009 yılında Açık Radyo’da “Koku” üzerine radyo programı yapmaya başlamış. Eski tarihli bölümlerini indirip dinliyorum, koku üzerine saatlerce ve heyecanlı heyecanlı konuşup harika şeyler anlatıyor! Benim de alakalı alakasız insanlara şarap anlatmam gibi! “Koku” örneği, “Gördüğün yer değil, baktığın gözdür mühim olan.” mottosunun altını doldurmak için fevkalade. Vedat Ozan, her programında koku ile bağlantılı farklı bir konuyu işliyor. O “farklı konuyu” kokuyla öyle güzel bağdaştırıyor ki yıllardır bildiğim şeylere bile başka gözle bakar oluyorum. Bir insan hayatını “Koku” duyusuna adayıp, üzerine konuşacak bu kadar şey buluyorsa, alanımda derinleşemiyorum diyen kimseye itibar etmem gayri.
Ortak paydayı fark etmek zor değil. Mutluluğun Sırrı, kah şarap, kah çay, kah koku adını alsa da aslında insanın zevk duyacağı, konuşurken, anlatırken keyif alacağı konuyu bulmasında…
Kural 5) Herhangi bir konu senin anahtarın olabilir, geniş düşün.
Kural 6) Emin ol ki derine indiğinde ve çok yönlü baktığında her şey ilginçtir.
“Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi. O meşgale bütün kültürümüzdür…”
– A. Sühely Ünver
yazıyı ve siteyi çok beğendim. bu motivasyon ve enerjiyle işin sonu nereye gider bilmiyorum ama sanki güzel bir yere varır gibime geliyor. facebooku startupken keşfeden bir bilge misali; size de yolunuz açık diyorum:):)
Üstat çok sağolun, hem onore ettiniz hem de mahçup ettiniz. Birbirimize hep destek, tam destek mottosuyla bugünlere beraber geldik. Sağlığınıza. =)