James Bond’un İçki Dünyası, İlk 3 Film

Bizim birkaç kere gerçekleştirdiğimiz “Koşun Koşun, Yıldızları İçiyoruz” isimli bir köpüklü şarap tadımımız var. Her seferinde çok eğlenceli geçiyor; zaten köpüklü şarap içiliyorsa başka ne beklenebilir ki? Bu tadımlar için araştırma yaparken ünlü kişilerin köpüklü şaraplar hakkındaki sözlerini derliyordum. Karşıma James Bond’un 1962 yapımı ilk filmi Dr. No’dan bir sahne çıktı. Hoşuma gidince de sunumdaki yerini aldı. Bu ise bana James Bond filmlerindeki içki dünyasını araştırmak için ilham verdi. Tam da bu sırada Amazon Prime Video hizmetine bütün James Bond filmlerini ekleyince müthiş bir kesişme oldu. O halde kronolojik sıra ile James Bond filmleri üzerinden ilerleyerek içki dünyasına balıklama dalalım.

1962 – Dr. No

Film başladıktan sonra James Bond’u ilk kez kumar masasında görürüz ve meşhur repliği “Bond, James Bond”u hayli karizmatik bir şekilde söyler. Bu sahnedeki duruş, karizma ve tonlama gibi her bir unsuruyla Sean Connery‘nin Bond’a en çok yakışan aktörlerden biri olduğunu söylemem gerekir. Bond’un içki dünyasına baktığımızda ise bir olayı araştırmak için yaptığı Jamaika seyahati sonrası yerleştiği otel odasında kendisine “söylediğiniz gibi çalkalandı, karıştırılmadı” denilerek servis edilen yarı sek votka martiniyi (Vesper Martini olarak anılır) görürüz. İçkinin üzerinde limon kabuğu da bulunmaktadır. Yine tarihe kazınan bu replikteki tarifle üretilen vokta martini, Bond dünyasının en ünlü içkisidir.

Yukarıdaki videoda martininin iki farklı hazırlanma şeklini görüp, sürece vakıf olabilirsiniz. Ancak kısaca bahsetmek gerekirse barmenler içkinin bu şekilde tercih edilmesinin iki önemli nedeni olduğunu söylüyorlar. İlk neden çalkalama nedeniyle içkinin biraz daha fazla sulanacağı. İkincisi, içki çalkalanarak hazırlanırsa buğulu bir görünümü olur, berrak olmaz. Tabii internetin dehlizlerine daldığımızda James Bond’un votka martinisini neden bu şekilde tercih ettiğine dair pek çok teori var.

James Bond, kötü adam Dr. No ile ilk kez tanıştığı sırada kendisine votka martini ikram edilir; Dr. No, buradaki “yarı sek martini, limon kabuğu, çalkalandı, karıştırılmadı” repliğiyle Bond’a onu yakından takip ettiği, her hareketinden haberdar olduğu mesajını verir. James Bond votka martinisini keyifle yudumlar. Şimdi de “Koşun Koşun, Yıldızları İçiyoruz” sunumunda kullandığımız kısma gelelim.

Dr. No yemekte ağırladığı Bond’u kızdırır. Bunun üzerine Bond, yakınındaki şampanya şişesini eline alıp onu silah olarak kullanmak istese de Dr. No onu nazikçe uyarır: “Elindeki bir Dom Perignon 55, kırılırsa yazık olur.” Bu sözlerden sonra elindeki şişeyi bırakan ve yerine oturan Bond’un verdiği karşılık manidardır: “Kendi adıma 53’ü tercih ederim.”

1963 – From Russia with Love

Film başladıktan kısa bir süre sonra hikayemiz rotasını İstanbul’a kırıyor ve bu bizler için tatlı bir sürpriz oluyor. Tabii hal böyle olunca James Bond’un İstanbul’a gitmesi gerekiyor ve soğuk nehre sokarak serinlettiği köpüklü şarabıyla (Taittinger Blanc de Blanc) keyif yapan James Bond’un keyfi bu nedenle bölünüyor. Sevgili James tam bir keyif insanı…

İstanbul’a gelen James Bond burada kimi badireler atlatırken bir çingene kampına konuk oluyor; ikram edilen rakıyı sek olarak içiyor. Tam bir as bayrakları durumu! Bu kısımda sonra çingene kampı baskına uğruyor ve Bond yaralanıyor ama sorun yok çünkü rakı var. Hemen rakı ile James’in yaralı koluna pansuman yapılıyor, acısını dindirmek isteyen kahramanımız rakıyı kafasına dikmeye yeltense de Kerim Bey tarafından bu davranışı engelleniyor. Rakının adabı vardır…

Gelelim filmimizin en efsanevi gastronomik repliğine. James Bond ve Bond kızımız Tatiana trenli vagonda seyahat etmektedir, yemek için masalara geçerler. Masada ise kendini müttefik olarak tanıtan kötü adamımız Grant de oturmaktadır. Herkesin siparişi alınır ve üç kişi de ızgara dil balığı ister. James Bond beyaz şarap sipariş ederken, kötü adamımız İtalyanların ünlü kırmızı şarabı Chianti’den söyler. (Bu arada yemekli vagonda içkini içmek ne güzel şeydir yahu!) Bu sipariş üzerine James’in gözü seğirse de herhangi bir vukuat yaşanmaz.

Ardından biraz zaman geçer, kötü adamın kimliği ortaya çıkar ve hatta James Bond’u kıskıvrak yakalar. Bu anda acı bir bakış atan Bond, “Balıkla kırmızı şarap… Bu bana bir şeyler anlatmalıydı.” diyerek adeta bir eleştirmen edasıyla laf sokar. Kıssadan hisse, doğru şarap eşleşmelerine hakim olmak hayatınızı kurtarabilir. İlaveten, beyaz etli balıklarla gerçekten de beyaz şaraplar güzel uyum sağlar diyerek James Bond’a destek çıkabileceksek de pembe etli balıklarla hafif kırmızı şarapların güzel gittiğini söylemek isteriz.

1964 – Goldfinger

Filmin başları, James Bond aşna fişnede, tam o anda elini buz kovasına daldırıyor ve Dom Perignon şişesini çıkartıyor ve sesinde bir hayal kırıklığı ile “Soğukluğu gitmiş.” diyerek veryansın ediyor ancak sonrasında dolapta bir tane daha olduğunu söyleyerek mutlulukla ayağa kalkıyor. Yanındaki hanımefendi ise uğraşma, elimizdekini içelim işte imasıyla “Aman kimin ihtiyacı var ki yenisine?” diyor. Ardından Bond şarapseverlerin gönlüne su serpecek o cevabı veriyor: “Hayatım, bazı şeyler yapılamaz. 53 rekolteli bir Dom Perignon’u üç derecenin üzerinde içmek gibi…

Bu arada unutmanızı istemem, yukarıda da yazmıştım, 1962 yapımı Dr. No filminin sonlarına doğru bir yemek masası muhabbeti olur, James Bond burada 53 rekolteli Dom Perignon tercih ettiğini belirtir. İşte o tercihin yansımasını bu filmde görüyoruz. Bu arada ikinci şişeyi almak için dolaba göz gezdiren Bond’un kendi kendine “Nerede bu şehvet içeceği?” diye mırıldanması şahane bir ayrıntı.

Bu olaydan kısa bir süre sonra havalı bir akşam yemeğinin ardından James Bond’u iş konuşurken görürüz. Yemek sonrası konyaklar konulmuştur ve bir uşak herkese puro ikram etmektedir. Cool! Bu arada konyak üzerine bir sohbet açılır; Bond, markasını bilmediği konyağı şöyle bir koklar, bardağına bakar ve hemen olumsuz yanlarını saymaya başlar.

Dakika 55’te James Bond, “çalkalansın, karıştırılmasın” diyerek Martini’sini sipariş eder. Olmazsa olmaz repliğimiz bizleri burada karşılar.

Filmin sonlarına yaklaşıyoruz. James Bond esir tutulsa da iyi bakılmaktadır; istediğini yiyip içebileceği bir masaya davet edilir. Bu sırada kötü adamımız Goldfinger “geleneksel ama tatminkar” diyerek Bond’a Mint Julep ikramında bulunur. Kahramanımız ise “Lütfen ekşi maltla yapın, çok tatlı olmasın” diyerek garsonu uyarır. Bir konuda da tarzın olmasın be adam!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir